İçinde hüzün, ayrılık, sonbahar, gitmek gibi kelimelerin oldugu yazıları okumadan geçiyorum. Artık sevmemeyi bırakıp iğrenmeye, sinirlenmeye falan başladım çünkü.
Sonbahar meyvelerinin gitmesinden en çok hüzünlü manavlar etkilenir. Ayrılık bir manav için katlanılması en zor şeydir. Sattıkları her turunçgilde sona bir adım daha yaklaştıklarını hissederler. "50 kuruş bozuk var mı abla" düpedüz bir yardım çağrısıdır. Soğan yiyerek koşan çocuklar - ki nadir görülür - onlara hayatın ne kadar kısa ve acımasız olduğunu hatırlatır, gözlerinden bir damla yaş süzülür. Soğan keserken en içten ağlayan insanlardır onlar. Hayal kırıklıklarını içlerine atıp kendilerini eriğe, patlıcana verirler. Mavi önlükleri neden sanıyorsunuz? Gözyaşlarını gizlesin diye...
Manavları hep bıyıklı hayal ediyorum ama aslında hiç bıyıklı manav görmedim... Cümlesini bile hüzünlü yapabilen üçnokta. Naber...
Gözyaşlarımla büyüyen bu yazıyı tüm manavlara ve melankolik yazı sahiplerine armağan ediyorum...
Tuna kiremitçi şiir dinletisi bahanesiyle hepinizi toplayıp karantinaya alabilirim. Ayık olun.
Manavlar siz değil. Takılın siz
No comments:
Post a Comment